top of page

İlçemiz yine Türkiye’nin gündemine yapılamayan, çürümeye yüz tutmuş, bir kenara atılmış projelerle yansıyor. Sosyal medya ve internet sitelerinin haricinde milletvekillerinin de twitlerine konu oluyor. Bir ilçe düşünün ki hizmette aciliyetleri olan projelerini bir türlü bitiremiyor. Bu konular maalesef bizleri de vatandaşı da üzüyor, düşündürüyor ve sorgulamaya teşvik ediyor. Bir Huzurevi inşaatı çıkmazı vardı. Yılardır bitmeyen, temeli çürümüş, rahmetli Kemal Kayalıoğlu’nun arsasını bağışlayıp maddi imkanlarını da bağışladığı inşaatının temelinin çürümesinin ardından, nihayet bir çalışma başlatıldığını sosyal medyadan öğrendik. Suat Pala’nın da bu hafta kaleme aldığı konulardan bir tanesi de buydu. İnşaatı Vezirköprü Belediyesi’nin güdümüne verilen Huzurevi inşaatı yine halktan toplanacak para ile yapılacak. Vatandaştan para bağışı kampanyası düzenleyen Vezirköprü Belediyesi inşaatın bir an önce bitmesi için çalışmalarını başlattığını bilboard reklamlarında ve sosyal medyadan duyurdu. Şimdiden ‘’hayırlı olsun’’ diyelim. Hayırlı olsun diyoruz her projeye başlarken. Bu da ‘’dereyi görmeden paçayı sıvamak’’ misali bir durumu da ortaya koyuyor.

Size ‘’Dereyi Görmeden Paçaları Sıvamak’’ deyiminin hikayesini anlatayım.

Konya Ovası dümdüz, uçsuz bucaksızdır. Göz alabildiğine uzar gider de ne ağaç ne taş, hiçbir şey takılmaz gözünüze. Sıcaktır sonra… Sıcaktan beyaza keser, toza döner toprak.

İşte bu ovada, bir gün, bir kervan yol al­maktadır.

Güneş tepede ateş topu olmuş… Kupku­ru, bembeyaz Konya Ovası kavrulmakta… Sı­caklık sanki topraktan çıkarak titrek dalgalar halinde göğe yükselmektedir.

Titrek dalgalar halinde seyreden bu sıcak­lık dalgaları, uzaktan bakınca çeşitli şekiller oluşturmakta, otluk gibi küçük bir gölet, bir dere gibi görünmektedir.

Kervan yorgun, bitkin yol almaya çalışır­ken bir delikanlı elini alnına siper edip dikkat­le ileriye bakar. Sonra da paçalarını sıvamaya başlar. Bir süreden beri onu izleyen Kervancı- başı, delikanlıya yaklaşır:

“Hayrola evlat, ne yapıyorsun?”

“Paçalarımı sıvıyorum,” der delikanlı, he­yecanla.

“Niye?”

Kuruyan dudaklarını yalayan delikanlı:

“Önümüzde bir dere görünüyor,” der. “Bakın, biraz ileride… Va­rır varmaz dereye sokacağım ayaklarımı.”

Delikanlının işaret ettiği noktaya bakan Kervancıbaşı, sonra ona dönüp hafif bir gülümsemeyle:

“Dereyi görmeden paçayı sıvama,” der.

Delikanlı sabırsızlanır:

“Nasıl? Ama işte önümüzde… Görüyorum.”

Başını iki yana sallar Kervancıbaşı:

“O dere değil, seraptır oğul,” der. “Bu göğü cehenneme çeviren güneşle ya­nıp kavrulan toprağın bir oyunu, göz yanılması… Yolumuz uzun, daha böyle çok serap dereler göreceğiz.”

İşte bu hikaye gibi biz de bazen ilçemizdeki işlerle ilgili projelerle ilgili hamlelerde hep ‘’hayırlı olsun’’ cümlesini sıkça kullanmakta ve işin sanki bitmiş, olmuş, sonuna gelinmiş gibi algılanmasına sebep olunmuştur. Hiç ‘’ya nasip’’ deyip de işe başlayan, projeye başlayan bir siyasi ekiple henüz Vezirköprü’de karşılaşmadım. Vatandaşın hizmetini ilgilendiren konularla ilgili, vatandaşın algısını yanıltıcı söylemler, siyasete zarar verdiği kadar vatandaşa da zarar vermekte. Haydi biz yapıyoruz, başladık, haydi hayırlı olsun deyip ‘’kazma vurmak’’ kazmayı vurduktan sonra da işin arkasının gelmemesi, işin neden yarım kaldığından sanki yetkili yaptıramıyormuş gibi bir algıyı ortaya koyar. Bu da yanlış bir siyasi stratejidir ve kurumu başarısızlığa sürükler, ya da başarısızmış gibi bir algı oluşturur. Oysa ya nasip deyip işe başlamak, hem vatandaşın zihninde, hem basının kaleminde bir samimiyet duygusu uyandırır. Maalesef siyasi otoritelerin çoğu ilçemizde nedenini henüz tam olarak teşhis edemediğim bir durumdan ötürü, sürekli yanlış söylemler kullanmakta, birlikte çalıştıkları personellerin de yazımsal hataları sonucu muhatap oldukları esnaf, vatandaş vs. kişilerle arasındaki iletişimde ciddiyetsiz bir restleşme doğurmaktadır. Buna bir örnek vereyim….

Geçen günlerde Yaşam Gazetesine gelen bir kağıtta pandemi döneminde kiraların ötelenmesi ile sürenin bittiği ve kağıtta yazan ücretin Belediye’ye bir an önce ödenmesi ve ödenmemesi doğrultusunda gerekli işlemlerin yapılacağına dair sert bir dille yazılmış ifadeler yer alıyordu. Şimdi burada Vezirköprü Belediyesi işyeri kiracılarına yaptığı güzel bir hareketin karşılığında bu güzel hareketin devamlılığını sürdürebileceği bir iletişim dilini terk etmiştir. Daha sonra gazetenin sahibi Suat Pala biran önce gidip kendisine bildirilen ücreti ödemiş makbuzunu da almıştır. Aradan geçen bir hafta sonra bir haciz kağıdı ile karşılaşmış ve ödediği tutarın ödenmediği yönünde kendisine gönderilen icra kağıdı ile birlikte tekrar belediyeye gitmiş ve durumun düzeltilmesi için uğraşmıştır. Şimdi insanların aklına şu geliyor, acaba kurumlarda çalışanlar böyle hataları neden yapıyor? Bu hatalar neleri doğuruyor? Personelin hatası yöneticiye mi çıkarılıyor? Kurumlarda ki denetleme ve otokontrol sistemi zayıf mı? Amirler, müdürler ne kadar verimli? Vatandaşın aklına bu sorular gelirken bu durumdan kimin haberi var? Bunları sormak, sorgulamak, hepimizin görevi çünkü toplumsal menfaat hepimizin ortak noktası. Eğri demiri doğrultulurken balyozu sert vurmak gerekir. Yoksa doğrultamazsınız.

Vezirköprü’de işlerin hep sarpa sardığı, yarım kaldığı, doğru bir gözlem olsa gerek. Şimdi bu işlerin neden sarpa sardığını, neden yarım kaldığını tek bir kişiye de yüklemek kul hakkına girer. Elbette başta kimse ondan sorulur bu işler fakat saydığım olasılıkları da görmezden gelmemek gerekir. İşin ehli insanlarla yol almak gerektiğini haftalardır yazılarımda dile getiriyorum. Bu bizim oğlan, bu bizim kız, bu bizim uşak, anlayışını bir kenara bırakmalıyız. Mevcut sistemdeki ekip sizi başarıya ulaştıramıyorsa eğitimlerine yönelik çalışma yapılmalıdır. Başarı hiçbir zaman tek başına yakalanmaz. Büyüklerim bana hep şunu söylerdi. ‘’Evlat başarı 3 şeyle olur. Doğru zaman, doğru mekan, doğru insan’’ Bunu her zaman kendime düstur edinmiş ve hep bu üç kriteri bir araya getirmeye çalışmışımdır. O yüzden de sürekli farklı kişilerle çalışmış, denemeler yapmış, yanılmalar yaşamış bir sonuç çıkarmış ve sonraki adımlarımda kendime farklı hedefler koymuş ve ona göre çalışmalar yapmışımdır. Kendi söküğümü de her zaman kendim dikmişimdir ya da dikmeye çalışmışımdır. Doğruyu ararken başaramamın da nedeni bu olsa gerek.

Vezirköprü’de kendi söküğünü kendi diken bir ilçe. Daha önceki projelerde vatandaşın kendi arasında topladığı paralarla kayda değer projeler hayata geçmiş. Yapımına tekrar başlanan Huzurevi de inşallah kısa sürede biter. Bu ilçe hepimizin evi, yurdu, ocağı, vatanı, adına ne derseniz deyin. Bırakın siyasi fikirleri bir kenarda dursun. Ortak aklın siyaseti olmamalı. Bir fikir ve hoş görülü bir yaklaşım her şeyi değiştirir. Atalarımız boşuna dememiş ‘’tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır’’ diye. Biz hep tatlı dilli olalım. İletişim de en büyük etki budur ve dünyadaki en anlaşılır dil tatlı dildir.

Sevgilerimle





Comentários


  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
bottom of page