top of page

Sevgili okurlar yeni bir yazımla sizlerleyim. Biliyorsunuz yaşadığımız şu zamanlarda, özellikle 2020 geldiğinden beri başımız belalardan kurtulmadı. Depremler, doğal afetler, savaşlar, kuraklık başlangıcı , öldürücü virüsler derken zaten yolunda gitmeyen bir yaşam akışının bize kattığı, kötü olaylar aklıma şu soruyu getirdi. Acaba gerçekten bir sonun başlangıcında mıyız? İnsanlığın var oluşundan bu yana dünya üzerindeki yaşamış medeniyetler, var olmuş, yükselmiş, çökmüş, yeni medeniyetler kurulmuş, zaman zaman kötü felaketler sonrası ya tamamen yok olmuş, ya da dağılmışlar. Dini kutsal kitaplarda da bahsi geçen büyük felaketlerin, insanlağın ve bazı kavimlerin yok olduğunu yazmakta. İnsanlık var olduğu süre içerisinde, bir çok küçük kıyametlere maruz kalmış, depremler, büyük seller, volkanik patlamalar, hatta gökten düşen gök taşı varsayımları sonucu yok olmuşlar. Bununla ilgili sinema dünyasının da bir çok varsayım ve hayal gücü ile yaptıkları insanlığın yok oluşu konulu filmleri zaman zaman izlemişizdir. Yakın zamanlarda 2000'li yılların başlaması ile birlikte, bundan yirmi yıl önce bu güne dair senaryolarla yapılmış filmlerin içindeki sahneleri şuan yaşıyor olmamız da insanları düşündüren bir durum olarak gözlemlenmekte. Bilim insanlarının bazı şeyleri sakladığı, konuşmadığı da insanlar arasında konuşulan konular arasında yer alıyor. Bir çok bilimsel konuyu bu günkü haline getiren yüksek bilim, bilgisayardan tutun da akıllı robotlar yani yapay zeka seviyesine kadar ilerlemiş bir teknolojik değişim, bize gelecekle ilgili hala yanıtlamadığımız soruların cevabını verememekte.

Yaşanan depremler, doğal afetler, virüsler bütün bunlar insanlığın başına nasıl geliyor? Bu soruyu hepimiz kendimize sormuşuzdur. Bu kadar ilerlemiş bir tıp bilimi, 1yıldır savaş verdiğimiz bu ölümcül virüse karşı hala bir çözüm bulamadı. Geçmiş yıllarda insanların izlemesi için yüksek maliyetle çekilen bilim kurgu filmlerinde, bu günleri anlatması ve insanlığın sonu ile ilgili tarihlerin içinde yaşadığımız bu yıllara eş değer kılınması, acaba biz bir senaryonun oyuncularımıyız? Sorusunu akıllarımıza getiriyor. Bir çok olasılıkta da dünya sermayesini elinde tutanların, bizim akılımıza bile gelmeyecek oyunlarından birinin içindemiyiz diye düşündürüyor hepimizi. Sonun başlangıcında mıyız? Eski çağlar öncesi topluluklar nasıl yok olmuştu? Hastalık, veba, depremler, büyük seller bütün bunlar o dönemlerdeki yaşayan insan topluluklarının başına gelmiş olaylar. Onlarla kendimizi kıyasladığımızda, yaşadığımız çağa baktığımızda, teknolojik açıdan da karşılaştırdığımızda, hala bu olayların üstesinden gelemediğimiz ve hala önleyemeden bir çok insanın ölümünü çaresiz izlemekteyiz.


Tarihteki medeniyetlerin çöküşünü incelemek bize bugün ne kadar riskle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilir. Endişe verici şekilde, günümüzdeki işaretler kötüleşiyor.Büyük medeniyetler başkaları tarafından çökertilmez, kendi yaşamlarına kendileri son verir diye yazılan yazıları makaleleri de okuyanlarınız vardır. Medeniyet çöküşünden kastım toplulukların oluşturduğu dönemin siyasal devlet çöküşünden bahsetmiyorum. Fakat bu topluluklarının başlarına gelen tanrısal olaylarla (deprem, veba, volkanik yangınlar) doğal afetler sonucu nasıl etkilendiler, bu olaylar onları devletsel olarak nasıl etkiledi siyasi çöküşlerinde de etkisi oldu mu gibi soruları sorabiliriz. Örneğin Roma İmparatorluğu, aşırı genişleme, iklim değişikliği, çevresel bozulma ve zayıf liderlik dahil birçok hastalığın kurbanı olmuştu. Fakat aynı zamanda, 410’da Vizigot’lar ve 455’te Vandallar tarafından yağmalanmıştı. Çöküşler çoğu zaman hızlı gerçekleşir ve büyüklük bu çöküşe bağışıklık sağlamaz. Roma İmparatorluğu 390 yılında 4,4 milyon kilometrekareyi kaplıyordu. Bu alan beş yıl sonra 2 milyon kilometrekare seviyesine düştü. 476 yılında ise imparatorluğun kapladığı alan sıfırdı.


Şimdi teknolojik olarak daha gelişmiş olabiliriz. Ancak bu, atalarımıza zarar veren tehditlere karşı bağışıklığımız olduğumuza inanmak için çok az neden veriyor. Yeni ortaya çıkan teknolojik yeteneklerimiz bile bu yeni ve benzeri görülmemiş zorlukları karıştırıyor. Ölçeğimiz artık daha küresel, ancak çöküş, hem imparatorluklarda hem de küçük krallıklarda benzer şekilde gerçekleşti. Daha büyük boyutun toplumsal çözülmeye karşı zırh olduğuna inanmak için hiçbir neden yok. Sıkı kenetlenmiş, küreselleşmiş ekonomik sistemde, eğer bir şey olursa, krizin yayılma olasılığı daha yüksek.İklimsel baskılar kötüleşiyor.

Önceki medeniyetlerin kaderi, geleceğimiz için bir yol haritası olabilirse, bize ne anlatabilir? Bir yöntem, tarihi çöküşlerden önceki eğilimleri incelemek ve bugün nasıl ortaya çıktığını görmek.

Geçmişten bu yana insanlık sonunun ne zaman geleceği hakkında tahminler yürütülüyor. Buna bağlı olarak günümüzde yapay zeka ile ilgili şöyle bir tespit var. Buna iyimser açıdan bakarsak insanların daha gelişmiş bir canlı türüne dönüşmesini hangi teknolojiler destekleyecek ve tetikleyecek de diyebiliriz; çünkü klasik yokoluş süreci çok trajik ve çok da sıkıcı: Küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ile bundan kaynaklanan deniz seviyesindeki yükselmenin yol açacağı açlık, hastalık ve nükleer savaş… Bunlar en klasik varoluş riskleridir.


İster doğal afetler deyin isterseniz teknoloji deyin sonuçta bir yok olma gerçeği ile karşı karşıyayız. Var olmanın gerçekliğini ve koşulsuz kabullenişini hazmettiğimiz gibi, yok olmanında gerçekliğini ve koşulsuz kabullenişini de hazmetmeliyiz. Bu na ister dini yönden bakın ister bilimsel inceleyin. Her ikisi de ''gerçek'' ve her ikisi de birbiriyle tutarlıdır. Yok olmadan önce neden yok olacağımızın sebeplerini ve olasılıklarını iyice düşünelim. Artık çok daha dönen bir dünyada yaşıyoruz. Düşünceye fırsat kalmadan yaşayan insanlara dönüştük. düşünmeyen insan zamanı da kontrol altında tutamaz. Var olduğunu bilir fakat yok olacağını ön göremez. Artık yaşadığımız bu yeni dünya sistemi üzerinde her türlü sosyolojik ideolojinin, insanlar arasındaki demokrasinin ve bir çok insansı duyguların bağların azaldığı bir sistemde var olmaya çalışan türler olduk. Geçmiş çağlarda felaketler çok hızlı geldi belki ama biz felaketi çok ağır yaşıyoruz. Belki de bize verilen bir fırsatı elimizin tersi ile iterek sonun başlangıcı sürecini yaşamayı tercih ediyoruz.


Değerli okurlar; konu ile ilgili çok şeyler yazılabilir. Maneviyatı kaybolan insanlığın hayata bıraktığı enerji düşük olur. Maneviyatta da samimi olmayı bırakmayalım. İnanlığın içinde bulunduğu bu zorlu hayatta kendimize her şeyden soyutlamış bir yaşam alanı edinmeye çalışalım. Yanlızlık bazen iyidir. Sevgiler....



SEPETÇİOĞLU HALI YIKAMA SİZLERE YAZ KIŞ DEMEDEN HİJYENİK ORTAMDA EL DEĞMEDEN HALILARINIZI BATTANİYELERİNİZİ YIKIYOR EVLERİNİZE İŞ YERLERİNİZE ÜCRETSİZ SERVİS EDİYOR. ÜSTELİK UYGUN KAMPAYALI FİYATLARIYLA ...








Kommentare


  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
bottom of page