top of page




Sevgili okurlar bu hafta konuşacağımız konu, şiirlere, şarkılara, tiyatro sahnelerine ve kitaplara en çok konu olan ‘’sevgi’’ yi konuşacağız. Sevgi dediğimiz gibi hayatımız boyunca sanatın ve yaşamın her yerinde baş konu olarak karşımıza çıkar. Dünyada en çok konuşulan üzerine şarkılar yazılan romanlar yazılan ve hikayelerin de en buruk öyküsünü taşıyan bir kavramdır sevgi. İnsanlar hayal kurmayı severler. İyi bir arabam olsun iyi bir evim olsun işim olsun param olsun. Bu hayaller uzar gider. Belki o hayallere erişemesek bile bize bu hayaller çok canımızı yakan bir durum olarak karşımıza çıkmaz. Çünkü zaten biliyoruzdur ve alışılmış ve kabul edilmişliğini çoktan kendimize tecrübe etmişizdir. Fakat bu hayaller sevgi üzerine kurulduğunda buna alışmak zordur. Daha önce hiç tatmadığımız ve kurmadığımız bir hayali kurduğumuzda bu konudaki acemiliğimiz bizim canımızı yakar. Hayal kurmak muhteşemdir, gereklidir ama hayaliniz sevgi üzerineyse, hayal kırıklıkları biriktirirsiniz. Çoğu zaman da bakınca, duygusal zarardasınızdır. Sevgi emek ister. Ama ya siz vermezsiniz bunu ya da o kadar yorulduğunuzu düşünürsünüz ki, belki de değecek olana vermekten bu kez esirgersiniz onu.


Kendime aşık bir insan gibi davranıyorum. Başımdan onlarca olay gelip geçiyor ama kendime duyduğum sevgi değişmiyor. Bu kibirli ya da kendini beğenmiş olduğum anlamına gelmez. Bu tür insanlar aslında “senden çok daha iyiyim” maskesi altında kendilerinden nefret eden insanlardır. İnsanın kendini sevmesi yalnızca Varlığının mucizesini kutlamasıdır. Eğer kendimi seversem ne kendime ne de başkalarına asla zarar veremem. Benim için dünya barışının sırrı koşulsuz sevgide yatıyor. Bu insanın kendini kabullenmesiyle ve sevmesiyle başlar. Kendimi sevmek için mükemmel olmayı beklememe gerek yok. Kendimi şu anda olduğum halimle kabulleniyorum ve seviyorum. (Louise L. Hay) Konumuz sevgi olunca epey karmaşık durumlar da ortaya çıkabiliyor. Çünkü sevgi sonsuzdur. Sevgi her yerdedir. Sevgi tektir. Sevgi her şeydir. İnsanları sevmek, hayvanları sevmek, bir eşyanızı diğerlerinden fazla sevmek, şarkı söylemeyi sevmek daha bir çok şeyi sayabiliriz. Bir de kendini sevmek var. Sevgi konusunun bel ki de en riskli durumlarından biri de budur. Bilemiyorum. Bir başka insanı sevdiğinizde onu özel kılarsınız, kendinize ait hisseder ve yalnızca sizin olduğu düşüncesi ile ona bağlanırsınız, bu normal durumdur fakat bunun da aşırısı bazen zarar verebiliyor. Bu durumu kendinizde yaşadığınızı ve kendinizi bu kadar çok sevdiğinizi düşünün. Paragraf başındaki yazıda dediği gibi sevmenin sınırı ölçütleri ve koşulları önemli. Kendinizi sevme konusunda sevginin kibre dönüşmesini engellemek elimizde. Kendimizi severken diğer insanlara karşı empati duygularımızla yaklaşarak sevgide empati yeteneğimizi de geliştirmeliyiz. Mecnun’a demişler, yahu bu kadar övdüğün şu senin Leyla’nda pek güzel bir şey değilmiş. Mecnun gülmüş, sen onu benim gözümle bir görebilsen, demiş. (Fuzuli) Sevginin ölçütü yok dediğimizden kastımız da işte tam bu noktada bu konuyla örtüşüyor. Sevmek gördüğünün şekline göre ölçütlendirelemez.


İnsanoğlunun yaşamda temel güvencesi, aklın özgürlük yolundaki sürekli gelişimidir. İnsanın, ruhsal yaşamdaki yüceliş çabasına da gene akıl önderlik eder. Kişiyi “iyi”ye, “doğru”ya, “güzel”e ve “gerçek sevgi”ye götüren istek de gene aynı faktörlerden beslenir. Gerçek sevginin, her türlü maddesel yarardan arınmış, karşılıksız bir duygu olduğunun dikkatle incelenmesi, insanlık adına kıvanç verici sonuçlar doğurur. Acaba, karşılıksız sevgi üzerinde ısrarla durulmasını gerektiren sebepler nelerdir? Başka tür sevgiler var da, onun için mi “karşılıksız sevgi” diye nitelenen apayrı ruhsal bir yücelik üstünde yorum yapmak zorunluluğu ortaya çıkıyor?! İşte bu ikinci soruyu “Evet!” diye cevaplamak yerinde olur; çünkü ünlü ruh bilgini Freud’un, insanı hemen her şeyiyle cinsel güdüye (libido) bağlama çabasının doğal tepkisi oluyor ve bu boşluğu da gene büyük bir ruh bilgini olan Carl Gustav Jung’un “karşılıksız sevgi” yorumu dolduruyor. İftiharla söyleyebilirim ki, Jung’un, gerçek ve karşılıksız aşkın tüm yararlardan uzak olduğu ilkesi üstünde önemle durması, psikiyatrı tarihin en aydınlık noktası olmanın önemini taşımaktadır. Cevad Memduh ALTAR (Ankara, 1977)


İnsandan yola çıkarak yaşam, dostluk, toplum, evren, kültür, zaman, mutluluk, bilgi hatta ölüm tanımlamalarının kökeninde “Sevgi” vardır. Saydığım bu kavramların ya da gerçeklerin karşımıza çıkaracağı sorunlar da sevgi ile çözümlenir. Biraz düşünürsek, gerçek sevgide açıklanamayan bir büyü ve güç olduğu gerçeğine varırız. ‘ İnsan olmanın temel şartları olarak; çalışmayı, okumayı, sevmeyi ve karşılıksız vermeyi  sayarım. En önemlisi de hiç şüphesiz sevmektir. Çünkü okumayı severek, çalışmayı severek ve vermeyi de ancak severek yapabilirsiniz. Gerçek anlamda seviyorsak, kimin daha karlı çıkacağını düşünmeden veririz. İslamda sevgi Allah ve peygamberimizi sevmekle başlar. Biliriz ki, sevgi Allah’ın insana verdiği büyük bir lütuftur. O nedenle önce sevgiyi gönüllerimize yerleştireni sevmek, kendimizi ve başkalarını da sevmemizi kolaylaştırır. Sevginin büyümesi ve gelişmesi için, zirvede yoğunlaşması için karşılıklı enerji akımı gerekir. Birbirinden farklı sevgi çeşitlerinden söz edilse de, özde birdirler ve zirvede bütünleşirler. Bunun en üst düzeydeki yoğunluğu da insana Allah’ı düşündürür ve ona yaklaştırır. Bütün insanlık tarafından en çok özlenen, en çok konuşulan, üzerine öyküler, şiirler, romanlar yazılan sevgi eğer gerçek ise, karşısına çıkan herkesi kendine esir alır. Onu olumlu olmaya yönlendirir, iyiye dönüşümünü, tekâmülünü hızlandırır. Sevgi sözcüğünün özünde gizli bir enerji vardır. Hepimizin bunu idrak edip, yaşamımızın en derinliklerine yerleştirmek için gerekli çabayı göstermemiz olağanüstü bir güzelliktir. 


Mustafa Bektaş Altay

Comentarios


  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
bottom of page