top of page

Bu hafta yazımızda biraz sitemli, biraz da konuyu irdelemek için, haktan hukuktan bahsedeceğiz. İnsanların birbirleri ile olan ilişkilerinde, aralarında yaptıkları maddi ve manevi alışverişlerde, bilerek ya da bilmeyerek hak gaspına uğramaktalar. Bazılarımız mağdur oluyor, eziliyor, yapılan bir işte verilen emeklerin karşılığı alınırken adaletsizce bir dağılım sonucunda adaletsizliğe uğrayan taraf enayi yerine koyulup, işin güzel bitişinden bahsedilip azıcıkta övülüp kestirip atmaktan ibaret olabiliyor bazen bu durumlar. İnsanlar yaptıkları grup çalışmalarında iş dağılımı ve görev sorumluluk cetveli oluşturmadan, planlamadan, bir de işin ehline işi vermeden uygulamaya girdiklerinde maalesef başarının derecesi düşüyor, ekip içindeki eşitsizlikten bireyler birbirlerine karşı memnuniyetsizliklerini ifade ederken sınırları da zorlayabiliyorlar.

Hak, kişilerin hukuk düzenince korunan menfaatleridir. Kişilerin lehlerine olan bir durumun kanunlar tarafından korunması, bu korumaya uymayan kişilere karşı ise kanuni girişimlerde bulunulması gibi yetkiler verir. Hak kavramının tam olarak ne olduğuna dair çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bazı hukukçulara göre, hak, ilgilisine ait bir irade kudreti iken, bazılarına göre ise bu iradeyi harekete geçiren şey, yani menfaattir.


Dinimizce de Allah bu konuda insanlara ‘’Kul Hakkı’’ ile gelmeyin diye emretmiş. Kul hakkı kavramı İslam'da titizlikle yaklaşılan bir kavramdır. Kul hakkı ile ilgili Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerde bilgiler yer almaktadır. Bir kulun başka bir kul üzerinde olduğu haktır. Kul hakkının vebali yüce Allah katında oldukça fazladır. Cenab-ı Hak kul hakkı için "Benim yanıma her şey ile gelin affederim. Fakat kul hakkı ile gelmeyin, onu ben değil, kulum affeder. " demiştir. Allah'ın bu günahı bağışlayabilmesi için hakkı yenen kula danışacağı bilinmektedir. Eğer hakkı yenen hak sahibi kişiyi bağışlamazsa Allah bu günahı affetmeyecektir. Cenab-ı Hak her insana bir takım haklar tanımıştır. İnsanların birbirleri üzerinde hakları bulunmaktadır. Bir kimse bir kimsenin hakkını yer, malını çalar, hırsızlık yapar ise büyük vebali olan kul hakkını işlemiş olur.

Bu işin dini yönünde de bu böyle iken konu ile ilgili hukukçuların görüşü ise şöyle; Hak düşüncesi insanın ruhsal yaşantısında saklı doğal bir olgudur. Hak dediğimiz yetki daha sonraları kişiliğin ve buna paralel olarak düşüncenin gelişmesiyle kişiliğe bağlı bir bağlantıya ve bütünleşmeye dönüşmektedir. Hak denen yetkinin kullanımı ise ancak hak bilincinin güçlenmesi ölçüsünde anlam, değer ve önem kazanır. Toplum hayatında ve özellikle hukuk düzeninde hak, borç veya ödev (yükümlülük) arasında çok ince bir karşılık ilişkisinin bulunduğu görülür. Hak kavramı sadece özel hukuk veya sadece kişiler için değil, kamu hukuku, topluluklar, toplumlar ve uluslar için de geçerlidir. Hukuk kavramında olduğu gibi hak kavramının da niteliği, özü ve esası konusunda görüş birliği yoktur. Hak kavramını Kabul edenler gerekçelerini irade kuramı, menfaat kuramı, karma kuram ve analitik beyan ve tasarım kuramları adı altında açıklamışlardır. Hak kavramını reddedenlerin başında ise Jeremy Bentham, Leon Duguit, Hans Kelsen gibi munist hukukçular yer almakla birlikte, Amerikan, ve İskandinav Realizminin görüşleri de açıklanmıştır.


İşin neresinden tutarsak tutalım hak bir insanın emeği’nin karşılığının yanı sıra, emek verilmeden de kazanılmış yani bağışlanmış kazanımların karşılığı olarak da nitelendirilebilir. Tabi konunun dini hukuki ve sosyal yönünden bakarak, konunun içeriğine göre değerlendirerek sonuç almak mümkün olabilir. İnsanlar aralarında yaptıkları anlaşmalarda iyi düşünmeli, her şeyi akışına değil de akışta karşılaşılacak durumları iyi analiz ederek, konu ile ilgili tecrübe sahibi insanlardan bilgi alarak, her hangi olumsuz koşulların ortaya çıkmaması için de çalışma yapması gerekir. Aksi halde insanlar arasında ortaya çıkabilecek adaletsiz sistem insanlar arasında hak geçmesi hak yenilmesi gibi kavramların ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Kişilerin kendi karakterleri ve düşünce fikirleri doğrultusunda menfaatleri gereği inanışları farklı olabilir. İyi başlayan bir çalışma sonucunda kendince haklı sebeplerden ötürü ortaya çıkan adaletsizlik hak gaspına açık bir durum teşkil edebileceğinden iş yapılacak kişilerinde kafa ve düşünce düzeyi ya da fikirlerin uyumu ekipteki diğer kişilerle olan uyumu iyi durumda olmalı. Bunu da bir kenara not etmekte fayda var.


İyi kazanç selde edilen bir iş mi başarıdır? Yoksa adilce kazanılan bir iş mi daha başarılıdır? Bu soruyu sorduğumuzda vereceğimiz cevap hak hukuk konusunda çalışma bireylerinin arasındaki herkesin kendince verdiği cevap daha o işe başlanmadan alınacak başarının da belirli bir oranda seviyesini gösterecektir diye düşünüyorum. Adilce kazanılmış bir iş, adaletsiz kazanım dağılımı olan süper bir işten daha hayırlıdır. Bir iş düşünün ekipçe yaptınız ölçtünüz biçtiniz sonuca vardınız ve işi gösterdiniz. Tüm insanlar yaptığınız işi konuşuyor. İşin kazanıma geldiğinizde adil olmayan bir dağılımı ekipte paylaştırdınız. Sonuçta o işi herkes yine konuşuyor olacak, fakat arka planda o işi başardığınızı zannettiğiniz ekip çoktan çökmüştür çünkü ikincisini yapabilme olasılığınızı çoktan kaybetmişsinizdir. Her seferinde farklı ekipler kurarak başarı sağlamak gibi bir stratejik uygulama yapsanız da ortaya sağlam kalıcı bir iş koyamazsınız. Hak ve hukuk işlerin başarısının da temelinde yatan en önemli unsurlardandır.


Comments


  • Instagram
  • Facebook
  • Twitter
  • YouTube
bottom of page